Dünyanın en tanınmış psikologlarından biri olan Jordan Peterson'ın oldukça sarsıcı ve yeni çağ için bir rehber niteliğinde olan kitabı ''Hayat İçin 12 Kural'', temelde şu sorulara cevap veriyor:
Kaos ve belirsizlik dünyasında nasıl doğru düzgün yaşayabiliriz?
Böylesi bir dünyada hepimizin bilmesi gereken en önemli şey nedir?
Modern dünyada kural ne anlama gelir?
Neden iğneyi kendimize, çuvaldızı geçmişimize batırmalıyız?
Hadi gelin bu 12 kuralın neler olduğunu inceleyelim:
Bu özet ücretsiz üyelerimiz içindir. Uluslararası ses getirmiş tüm kitap özetlerimize ulaşmak isterseniz, sizi Kitap Ekspresi'ne davet ediyoruz.
Kitap Ekspresi'nde özetlerimiz artık sesli olarak da sizlerle buluşuyor. Kitap Ekspresi'ne üye olun, hem her hafta bir bestseller kitabın özet ve ana fikirlerine ulaşın, hem dilerseniz özeti okumak yerine dinleyin. Önceki tüm ücretli özetlere de anında ulaşabilirsiniz. Hadi tam burada bekliyoruz!
Kural 1: Omuzlarınızı Arkaya İtin ve Dimdik Durun
''İyi bir duruş, iyi ruh halini destekler.'' fikri psikoloji tarafından uzun süredir kabul edilen bir fikir.
Peterson'a göre;
Omuzları arkaya iterek dik durmak, hayatın korkunç sorumluluğunu gözleriniz açık bir şekilde kabullenmektir. Potansiyelin kaosunu gönüllü olarak yaşanabilir düzen gerçekliğine dönüştürmeye karar vermek, üretken ve anlamlı bir gerçeklik üretmek için gerekli olan fedakarlıkları gönüllü olarak üstlenmek demektir.
Bu yüzden duruşunuza dikkat etmeli, omuzlarınızı düşürerek, kamburunuzu çıkararak dolaşmaya son vermelisiniz.
Aklınızdan geçenleri ifade edin. Arzularınızı onlara, en azından başkaları kadar hakkınız varmış gibi öne çıkarın. Tehlikeli olmaya cesaret edin. Serotonini, yatıştırıcı etkisinden dolayı sinir yolları boyunca bol miktarda akmaya teşvik edin.
Böylece hem siz hem de insanlar, ehil ve muktedir olduğunuzu varsaymaya başlayacaklar. Almaya başladığınız olumlu tepkilerin cesaretiyle, kaygılarınız azalacak. Sohbetleriniz daha akıcı hale gelecek.
İnsanlarla tanışma ve onları etkileme olasılığınız artacak.
Sadece başınıza iyi şeyler gelme olasılığı artmayacak, başınıza geldiklerinde o iyi şeylerin sizi daha iyi hissettirmesini de sağlayacak.
Kural 2: Kendinize Yardım Etmekle Sorumlu Olduğunuz Biri Gibi Davranın
Çoğumuz başkalarına yardım etmede kendimize yardım etmekten çok daha iyi ve dikkatliyiz.
Örneğin, evcil hayvanınız hastalandığında büyük bir kısmınız sizin için hazırlanan protokolü dikkatle izlerdiniz. Onu veterinere götürürdünüz. Onun tüm ihtiyaçlarını karşılamak için her şeyi yapardınız.
Peki ya siz hasta olduğunuzda?
Araştırmalara bakıldığında şunu görüyoruz:
Yüz kişiye bir ilaç reçete edildiyse, bu insanların üçte biri reçeteyi yaptırmıyor. Kalan altmış yedi kişinin yarısı reçeteyi yaptırıyor ama ilacı doğru şekilde kullanmıyor. Dozları atlıyor. İlacı erkenden kesiyor, hatta bazen hiç almıyor…
Kendinize, yardımcı olmaktan sorumlu olduğunuz biriymiş gibi davranmak, sizin için gerçekten iyi olanı düşünmek demektir.
Bu ''istediğiniz'' veya ''sizi mutlu edecek'' bir şekilde davranmak değil. ''Mutlu'' hiçbir zaman ''iyi''nin eş anlamlısı olmadı.
Geleceğe kafa yorarken kendimize sormamız gereken sorular:
''Kendime gereken özeni gösterirsem hayatım nasıl olabilir?''
''Hangi kariyer beni zorlayarak üretken ve faydalı kılarken aynı zamanda sonuçlardan keyif almamı sağlar?''
''Özgür olduğum zaman sağlığımı iyileştirmek, bilgimi genişletmek ve bedenimi güçlendirmek için ne yapmalıyım?''
Kural 3: Sizin İçin En İyisini İsteyen İnsanlarla Arkadaş Olun
Peterson bu bölümde kendi hayatından acı verici bir anekdot kullanarak iyi ya da kötü arkadaşlıkların olağanüstü gücünü tartışıyor.
İyi arkadaşlara sahip olmak, birlikte eğlenceli şeyler yapabileceğiniz insanlara sahip olmaktan çok daha fazlasıdır.
Etrafınızı, yukarıyı hedeflemenizi destekleyen insanlarla çevirirseniz, şüpheciliğinizi ve yıkıcılığınızı hoş görmezler. Aksine, kendiniz ve başkaları için iyi bir şey yaptığınız zaman sizi teşvik eder ve yapmadığınızda sizi dikkatle cezalandırırlar. Bu da yapmanız gerekeni yapma kararlılığınızı destekler.
Yukarıyı hedeflemeyen insanlar ise aksini yapar. Eski bir sigara tiryakisine sigara tutar, eski bir alkoliğe içki ikram ederler. Başarılı olduğunuzda ya da yeni ve iyi bir şey yaptığınızda kıskanırlar. Başarınızı, kendilerine ait gerçek ya da hayali geçmiş bir eylemle çiğnerler.
Etrafınızı iyi ve sağlıklı insanlarla doldurmak, kötü ve sağlıksız insanlarla doldurmaktan daha zordur.
İyi ve sağlıklı olan ideal olandır. Böyle bir insanın yanında ayakta durmak güç ve cüret gerektirir. Biraz tevazu sahibi ve cesur olmalısınız.
İster on iki yaşında olun, ister doksan yaşında...
Sizin için iyi olan insanları seçmek bencillik değil, olması gereken bir şey!
Kural 4: Kendinizi Bir Başkasının Bugünkü Haliyle Değil, Dün Olduğunuz Kişiyle Kıyaslayın.
İnsanlar kıyaslamaya eğilimlidir. Çok küçük yaşlardan itibaren, kendi başarı ve başarısızlık standartlarını belirlemek için akranlarına veya rakiplerine bakmaya başlarlar.
Ancak kıyaslama çarpıtır ve yok eder. Başkalarının tekil başarılarını alır ve bunları tam ve eksiksiz bir bağlamın uygun ölçüm çubuğu olmaksızın bizim eksikliklerimize göre ölçer.
İç sesiniz girişimlerinizi ya da hayatınızın değerini sorgulamanıza neden oluyorsa, belki de onu dinlemeyi bırakmalısınız. İçinizdeki eleştirel ses, ne kadar başarılı olursa olsun, herkes hakkında aynı karalayıcı sözleri söylüyorsa ne kadar güvenilir olabilir ki?
Belki de iç sesinizin yorumları bilgelik değil gevezeliktir.
Peterson, bir işi üstlenmek için motive olmanız gereken şeyi kendimize dürüstçe sormamızı ve cevabı dinlememizi öneriyor.
Kendiniz hakkında ne biliyorsunuz? bir yandan, tüm evrendeki en karmaşık şeysiniz ve diğer yandan mikrodalga fırının üzerindeki saati bile ayarlamaktan acizsiniz. Kendi bilginizi aşırı abartmayın. Kim olduğunuzu, ne istediğinizi ve ne yapmak istediğinizi keşfetmeye odaklanın.
Diğer insanların eylemleriyle daha az ilgileniyorsunuz çünkü kendiniz için yapacağınız çok şey var!
Ayrıca Bakınız; Kitap Özeti: Atomik Alışkanlıklar
Kural 5: Çocuklarınızın Onlara Sinir Olmanıza Neden Olacak Herhangi Bir Şey Yapmasına Göz Yummayın.
Peterson bu bölümde mükemmel ebeveynliğin yanı sıra trajik ebeveynlik örneklerini paylaşıyor, ebeveynleri çocuklara düzgün davranmaları için ilham veren disipliner kişiler olmaya teşvik ediyor.
Ancak modern ebeveynler sık sık yan yana gelen bu iki kelimeden çok korkuyorlar: Disiplin ve ceza.
Çocuklarına disiplin verme sorumluluğunu reddeden ebeveynler, düzgün çocuk yetiştirmek için gerekli olan çatışmayı seçenek dışı bırakabileceklerini düşünürler. Yani kimse kötü polis olmak istemiyor. (Kısa vadede)
Ne var ki çocuklarını korku ve acıdan kurtaramazlar. Tam aksine yargılayıcı ve umursamaz sosyal dünya, bilinçli bir ebeveynin uygulayacağından çok daha büyük çatışma yaratır ve ceza dağıtır.
Çocuklarınıza disiplin verebilir ya da bu sorumluluğu haşin, aldırmaz ve yargılayıcı dünyaya bırakabilirsiniz. İkinci seçeneği tercih etmenin gerekçesini asla sevgiyle karıştırmayın.
Çocuklarının arkadaşı olmaya çalışmayın çünkü arkadaşların düzeltme yetkisi çok sınırlıdır.
Kural 6: Dünyayı Eleştirmeden Önce Kendi Evinizde Kusursuz Bir Düzen Sağlayın
''Hayat budur.'' diyor ve şöyle devam ediyor Peterson:
İçinde yaşayacağımız yapılar inşa ederiz. Aileler, devletler, ülkeler kurarız.
O yapıların üstüne kurulduğu prensipleri soyutlar ve inanç sistemlerini formüle dökeriz.
Başlangıçta cennetteki Adem ve Havva gibi o yapı ve inançlarla yaşarız.
Ancak başarının verdiği kendini beğenmişlikle rehavete kapılırız. Elimizdekini garanti görürüz. Göz yumarız. Bir şeylerin değiştiğini ya da bozulmanın kök salmaya başladığını fark etmeyiz. Ve her şey dağılır.
Bu gerçeklik Tanrı'nın bir suçu mudur yoksa her şey biz yeterince dikkat etmediğimiz için mi dağılır?
Çoğumuz asla kendimize veya başkalarına karşı düşmanca eylemlerde bulunmaya itilmeyecek olsak da, kendi hayatımızı başka şekillerde mahvetme dürtüsü, kültürümüzde giderek daha yaygınlaşıyor.
Acılarla dolu bir dünyada hayatlarını anlamlandırmak için inanılmaz engelleri aşan insanlardan birkaç örnek paylaşıyor Peterson. Ve bizi de aynısını yapmaya ve hayatlarımızda temizlik yapmaya teşvik ediyor.
Kural 7: Anlamlı Olanın Peşine Düşün (Kolay ve Kestirme Olanın Değil)
Hayat acı verici. Bu açık. Daha temel, çürütülemez bir gerçek daha yok.
İnsanlar, ıstırap karşısında, genellikle "zevkin peşinden koşmak" için bariz, en rahat yolu seçme eğiliminde.
Dürtülerini takip et. Anı yaşa. Kestirme olanı seç.
Ancak bu stratejiler tatmin edici değiller ve nihayetinde kendinizi boş hissetmenize neden olacaklar.
Peterson, bir sonraki serotonin hücumunu aramak yerine, hayata yaklaşmanın alternatif, daha zorlayıcı bir yolu olduğunu öne sürüyor: fedakarlık.
Fedakarlık nihayetinde hayatlarınızla yapmak istediğiniz şeyin özüne aykırı olsa da - ve acınıza veya hayal kırıklığınıza çekici, kültürel açıdan anlayışlı bir cevap olmasa da - tek başına geleceği iyileştirebilir.
Kolay ve kestirme olan sadece o an için işe yarar. Hızlı, dürtüsel ve kısıtlıdır.
Anlam yoldur; daha bereketli bir hayat yolu, sevginin kılavuzluğunda gerçeği dile getirerek yaşadığınız ve istediğiniz ya da isteyebileceğiniz hiçbir şeyin üstüne çıkamadığı yerdir.
Kural 8: Doğruyu Söyleyin. Ya da En Azından Yalan Söylemeyin.
İnsanlar farkında olarak ya da olmayarak, her zaman kendilerine ve başkalarına yalan söylüyorlar.
Peterson da onlardan birisi olduğunu ve bir süre sonra küçük yalanlarının bile istemediği sonuçlara yol açabildiğini kendi hayatından örneklerle açıklıyor.
Hepimiz gibi onun da yalan söylemek için gerekçeleri vardı; tartışmalarda galip gelmek, statü kazanmak, insanları etkilemek ve istediğini elde etmek.
Şöyle diyor:
Dili, dünyayı gerekli olduğunu düşündüklerimi sağlayacak şekilde eğip bükmek için kullanıyordum. Ama sahteydim. Bunu fark edince, sadece iç sesimin itiraz etmeyeceği şeyler söylemeye başladım. Gerçeği söyleme ya da en azından yalan söylememe pratiği yapmaya başladım. Çok geçmeden, ne yapacağımı bilemediğimde, bu becerinin çok işe yaradığını öğrendim.
Sahtekârlık kendinize ve başkalarına derinden zarar verir. Yalan söylediğinizde karakterinizi zayıflatırsınız. Ve gerçeği tanımlamayı, kabul etmeyi ve söylemeyi öğrenmeniz gereken ilk yer kendinizdir.
Ne de olsa başkalarını dinlediğinizden daha çok kendinizi dinlemiyor musunuz?
Hayatınız olabileceği halde değilse, gerçeği söylemeyi deneyin.
Umutsuzca bir ideolojiye tutunuyorsanız ya da nihilizmin içinde yuvarlanıyorsanız, gerçeği söylemeyi deneyin.
Güçsüz, çaresiz ve kafanız karışmış hissediyorsanız, gerçeği söylemeyi deneyin.
Cennette herkes dürüsttür. Onu cennet yapan budur.
Kural 9: Dinlediğiniz Kişinin Sizin Bilmediğiniz Bir Şey Biliyor Olabileceğini Varsayın.
İyi sohbetler, konuşmak kadar dinlemekle de ilgilidir, çünkü dinlemek öğrenmektir.
21. Yüzyılın önemli psikoterapistlerinden Carl Rogers şöyle diyor: ''Büyük çoğunluğumuz dinleyemiyor; kendimizi değerlendirmeye zorlarken buluyoruz çünkü dinlemek çok tehlikelidir. İlk şartı cesarettir ve cesarete her zaman sahip olamayız.''
Rogers'a göre dinlemek, kişileri dönüştüren bir beceri..
Kendinizi ve konuştuğunuz insanları dinleyin.
O zaman bilgeliğiniz sadece zaten sahip olduğunuz bilgiden ibaret kalmaz, bilgeliğin en yüce biçimi olan sürekli bilgi arayışını da içine katar.
Eski Yunan'da Delfi Kahini'nin her zaman gerçeğin arayışında olan Sokrates'i yere göğe sığdıramaması bu yüzdendir. Onu yaşayan en bilge insan olarak tanımlar çünkü Sokrates bildiklerinin ''hiç'' olduğunu bilmektedir.
Kural 10: Açık ve Net Konuşun
Biz insanların çevresindeki dünyaya ilişkin algısı çok sınırlı. Herhangi bir durumun tüm karmaşıklığını anlamamız mümkün değil.
Bizimle ilgili belirli bilgilere öncelik verirken, Peterson'ın "dünyanın gerekli, pratik bir şekilde küçültülmesi" olarak bahsettiği bir süreci kullanırız.
Bu olumsuz değil, ancak çevrenizdeki insanlar hakkında anladığınıza inandığınız şeyleri değerlendirirken aklınızda tutmanız gereken bir şey.
Koşullarınız kaotik hale geldiğinde veya hayat planladığınız gibi gitmediğinde, duyularınızın korkunç yetersizliği kendini gösterir. Değer verdiğiniz her şey toza dönüşür.
Ama hepsi kaybolmaz. Peterson, olumsuz, kaotik koşulların aslında hayatınızda yeni ve güzel bir şey yaratmak için bir fırsat olabileceğine dikkat çekiyor.
Sinir bozucu bir durumla karşılaştığınızda yapabileceğiniz en kötü seçim, onun varlığını görmezden gelmek veya inkar etmek.
Sessizlik ve görmezden gelmek(kasıtlı ya da kasıtsız) yıkıcı kararlardır, çünkü sizi açıklamaktan ve ifade etmekten alıkoyarlar.
Hayatınızdaki sorunları görmezden geldiğinizde, bunlar kaybolmaz, büyür.
Sonunda, bu sorunlar o kadar büyür ki tüm dikkatinizi isteyebilir.
Bunların olmaması için açık ve net iletişim kurmanız gerekiyor.
Kural 11: Kaykay Yapan Çocukları Rahatsız Etmeyin
Peterson, bu bölüme kaykaylar tehlikeli olduğu için kaykaycılara kaymak için alan vermeyen bir bölge hakkında bir hikayeyle başlıyor.
Kaykaycıların sevdikleri şeyi yapmalarını engellemek için fiziksel engeller bile oluşturmuşlardı.
Hikaye gerçek olsa da, aynı zamanda bir metafor işlevi görüyor.
"Kaykaycıları son derece yetenekli, cesur ve tehlikeli şeyler yapmaktan alıkoyan kurallar üretmenin altında, sinsi ve son derece insanlık dışı bir ruhun işleyişini görüyorum." diyor Peterson.
Bu insan karşıtı hareket etme temasından yola çıkarak, ataerkilliğin yanı sıra toplumsal cinsiyet sorunları gibi konuları da ele alıyor.
Cinsiyet veya ırk gibi konulara dayalı herhangi bir hiyerarşinin kazananlar ve kaybedenler yaratmaktan sorumlu olduğuna inanmıyor. Bunun yerine, insanların kendi kişisel değerlerine göre kazanıp kaybettiklerini destekliyor.
Peterson bu bölümde oldukça cesur iddialarda bulunsa da, iddiaları ikna edici hissettiren anekdotsal ve istatistiksel verilerle destekliyor.
''Eğer sert erkeklerin tehlikeli olduğunu düşünüyorsanız, güçsüz erkeklerin neler yapabileceğini görene kadar bekleyin.'' diyerek bölümü sonlandırıyor.
Kural 12: Sokakta Karşılaştığınız Kedileri Okşayın, Köpekleri de Okşayabilirsiniz
"Kediler" aslında her gün tadını çıkarabileceğiniz küçük, beklenmedik, olumlu anları temsil ediyor.
Sokakta bir kediyi okşayacak kadar yavaşlama fikri, gün boyunca diğer yavaşlama anlarına çevrilebilir. Bu, "dur ve gülleri kokla" şeklindeki eski özdeyişin yaratıcı bir uyarlamasıdır.
Peterson, izin verirseniz küçük şeylerden zevk almanızı kolayca engelleyebilecek yaşam sınırlamalarına değiniyor ve sınırlamaların ve zorlukların sizi hayatı dolu dolu yaşamaktan alıkoyması veya tanımlaması gerekmediğini savunuyor.
Ve şunu hatırlatıyor;
Dikkatinizi verirseniz, kötü bir günde bile, küçük fırsatlarla karşılaşacak kadar şanslı olabilirsiniz.
Belki sokağın karşısında, sırf bale kostümü giydiği için dans eden bir kız çocuğu görürsünüz.
Belki müşterilerini önemseyen bir kafede harika bir fincan kahve içersiniz.
Belki yürüyüşe çıktığınızda ve başınız dönerken, bir anda karşınıza bir kedi çıkar ve dikkatinizi verirseniz, on beş saniye için, varlığın mucizesinin ona eşlik eden kökü kurutulamaz acıyı telafi ediyor olabileceğini hatırlamanızı sağlar.
***
Eğer sürekli öğrenen, gelişen, kendisi ve toplum için en iyisini hedefleyen insanlarla dolu bir çevre edinmek ve bizimle birlikte büyümek isterseniz, sizi Haddini Aş Kulübü'ne hevesle bekleriz.
Katılmak için link burada.
Güzel anektodlar. Teşekkürler