"Elimizden gelen her ne ise, onu elimizden gelebildiği kadar yaparız. Sonra bir gün yoruluruz, depo boşalmıştır. Artık verebilecek bir şeyimiz kalmamıştır. İşte o zaman gitmek gerekir.."
Bu cümleler dünyanın en genç başbakanları arasında gösterilen ve henüz 37 yaşındayken Yeni Zelanda'da başkanlık koltuğuna oturan Jacinda Ardern'e ait.
6 yıldır ülkesini terör saldırıları, yanardağ patlaması, Covid fırtınası gibi pek çok talihsiz durumun içerisinde hakkıyla yönetmeye çalışan Ardern'in, birkaç gün önce başbakanlık koltuğunu bıraktığını açıklarken sarf ettiği cümleler hepimiz için muazzam bir liderlik dersi niteliğinde.
"Artık gitmem gerekir, çünkü bu ülkeye daha fazla bir şey veremeyeceğimi hissediyorum. Kalırsam ülkeme kötülük etmiş olurum."
Ünvan Sahibi Olmak mı? Lider Olmak mı?
Güç sahibi olmak hiç şüphesiz birçok insan için baş döndürücü. Ve kolay kolay bırakılacak bir mevki değil.
Düşünsenize belki de binbir emekle oturdunuz o CEO, o direktör ya da o yönetici koltuğuna.. Kim bilir ne zorlu yollardan geçtiniz, kimleri ikna ettiniz, kimleri arkanızda bırakmanız gerekti..
Üstelik şimdi size pek çok kapıyı açan, iyi bir yaşam sunan önemli bir kartvizitiniz var.
Bu pencereden baktığımda her şeyi bir anda bırakmak kolay değil, biliyorum.
Ancak yine birçok kişinin karıştırdığı konu şu:
Güç ya da ünvan sahibi olmakla lider olmak arasında çok BÜYÜK FARK var.
- Biri her an kaybedilecek bir varlık, diğeri ömürlük bir değer..
- Biri mecburen saygı görmek, diğeri kalpten bağlılık kazanmak..
- Biri ünvanın getirdiği avantajları yaşamak, diğeri yaşamdaki gerçek anlamın farkındalığını kazanmak..
Bu nedenle her birimizin, ünvan / kariyer peşinde koşmaya başlamadan önce liderlik sözcüğünün hakkını vermek için kafa yorması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yolda kurcalamamız gereken sorulara birkaç örnek vereyim:
İnsanlar için elimi taşın altına koyabilecek miyim?
Benden daha başarılı, daha zeki, daha becerikli bir ekip üyesi olursa, onu yüceltebilecek miyim?
Başarısızlıklarımı fark edip, ona buna suç bulmadan, sorumluluk alacak mıyım?
Herkese - sevsem de sevemesem de - eşit, adil davranacak mıyım?
Eğer ekibe zarar veriyorsam, gitmem gerektiğini kabullenip, her şeyden vazgeçerek istifa edebilecek miyim?
Ekibimdeki kişilerden öğrenmeyi samimiyetle -içten içe rahatsız hissetmeden - isteyecek miyim?
Eğer bu sorulara ve daha nicelerine "elbette" diyorsak, sonrasında liderlik koltuğu için kolları sıvayalım. Ancak henüz hazır değilsek, inanın iş dünyasının bir "toksik yönetici" daha kaldırmaya gücü yok. Zaten ortalıkta yeterince tükenmişlik sendromu yaşayan ve yaşatan yönetici var.
Ayrıca Bakınız; Çok Çalışmak Neden Abartılan Bir Değerdir?
Biliyorum ki ünvan almak yerine "gerçek bir lider" olmaya odaklandığımızda, daha değerli hissedeceğiz. Çünkü zaten bize inanan, arkamızda duran ve bilgimizden / deneyimlerimizden beslenen yaşamlar olacak çevremizde.
Ve insan kendi yaşamına liderlik etmeye muktedirse, muazzam yollar açabilir önüne.
Jacinda Ardern'in istifası, bir liderde olması mutlak olan birçok değerin altını çiziyor kanımca:
Ne zaman gideceğini bilmenin erdemi,
neleri başaramayacağının farkındalığı,
diğerlerine zarar vermemek için birçok şeyden vazgeçebilme..
Ne yazık ki, bugünün kapitalist düzeninde pek de karşılaşmadığımız bir liderlik tablosuna sahipti Ardern. Yolu açık olsun.
Ve yine kendisinin sözcükleri ile bitirmek istiyorum yazımı:
Yıllardır karşılaştığım eleştirilerden birkaçı; yeterince agresif ya da iddialı olmadığım ve fazla empatik olduğum için zayıf olduğum yönünde. Buna tamamen isyan ediyorum. Hem şefkatli ve empatik, hem de güçlü olunamayacağına inanmayı reddediyorum.
***
Benzer içeriklerden ilham almak ve büyüme yolculuğunuzda hızlanmak isterseniz, hemen buradan ücretsiz bültenimize üye olabilirsiniz.
Kendinize daha başarılı, mutlu ve refah içinde bir yaşam hediye etmek isterseniz; Haddini Aş Kulübü'nde sizi bekliyoruz.
Comments