top of page
Yazarın fotoğrafıPınar Özkent

Haddini Aş Hikayeleri 48: Marcel Duchamp

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2023

Yaşadığı dönemde hiçbir sanat kuralına razı gelmeyen ve tanımlanmış sanat anlayışını derinden sarsan bir isimden bahsediyorum bu yazımda.

Çağdaş sanatın babası olarak kabul gören bir isimden.

”Yıkım da yaratmadır.” diyen Marcel Duchamp’dan

Marcel Duchamp Kimdir?

28 Temmuz 1887’de Fransa, Blainville’de dünyaya gelir Duchamp. Babası noter, büyükbabası ressamdı. 7 kardeştiler, ancak Duchamp’ın en iyi anlaştıkları, sanatla ilgilenen iki abisiydi.

Kitap okumak, müzik dinlemek, resim yapmak ve satranç oynamak, çocukluğunda yapmaktan büyük keyif aldığı şeylerdi Duchamp’ın.

1904’te liseyi bitirdikten sonra Paris’teki abilerinin yanına gider ve 1905 Temmuzuna kadar burada Julian Akademisine devam eder ünlü sanatçı.

Marcel, çocukluğundan beri isyankar, asi, hiç bir şeyi olduğu gibi kabul etmeyip her şeyi sorgulayan, alaycı kişilik özellikleri ile dikkat çekiyordu.

Bir dönem karikatür çizerek para kazanır. İlk resimleri post-empresyonist akımından etkilendiği resimlerdir ancak o dönem pek etki yaratamaz. ”Portrait of Marcel Lefrançois” bu görüşün etkisindeyken yaptığı ilk resimdir.

1908 – 1913 yılları arasında Neuilly’de yaşamaya başlar ve Courrier Français gazetesinde çalışır.

Picasso ve Georges Braque, yaptıkları kübist eserlerle ilgiyi üzerlerine çektikleri, kübist akımla ilgili birçok kural koydukları dönem,

Duchamp onları izler. Ve çok geçmeden ortalığı karıştıran bir eser koyar ortaya: ‘’Nude Descending a Staircase’’


Bu eserle hem kübistleri hem gelenekçileri epey kızdırır Duchamp. Kuralları ihlal ettiği için hem ressamlar, hem izleyiciler resimden nefret ederler.

İşin garibi onlar sinirlendikçe Duchamp bu durumdan zevk alır. Devam eder kuralları ihlal eden eserler üretmeye.

”Yıkım da yaratmadır.”

Bir süre sonra bu yaptıkları da yetersiz gelmeye başlar sanatçıya. Çünkü o bütün sanat önermelerine, kurallarına meydan okumak istemektedir. 

‘’Sanatın ne olduğuna kim karar verir?’’, ‘’Kriterler nelerdir?’’ sorularını sorar kendine ve şu sonuca varır: ‘’Sanatın ne olduğunu ve ne olmadığını belirleyen hiçbir mutlak kriter yoktur.’’ 

Tanımlanmış sanat anlayışını sarsmak istemektedir. Sanat sayılanın ve sayılmayanın ortaklığı düşüncesinden yola çıkarak sanat algısını kökten değiştirmeyi kafasına takar. 

”Sanat kendisi ile ilgili değil, ona verdiğimiz ilgiyle de ilgilidir.”

Birinci dünya savaşı başlayınca, Duchamp kalp rahatsızlığı sebebiyle (bazı kaynaklara göre psikolojik nedenlerden ötürü) askere alınmaya uygun görülmez. O da 1915’te New York’a gitmeye karar verir.

Sıra dışı çalışmalarına burada da devam eder.

Mesela bir kar küreğinin sapına anlamsız bir cümle yazar: ‘kırık bir koldan önce’.

Ya da bisiklet tekerleğini dikey olarak bir mutfak taburesinin üstüne monte edip ‘konfeksiyon’ diye tanıtır.

Hazır nesneleriyle sanatın her yerde olduğunu göstermektir amacı.

Sanat Tarihine Damga Vuran Eser: Fountain (Çeşme)

1917’de yılında Duchamp’ın da yönetiminde olduğu, Dadaist sanatçılardan oluşan, Bağımsız Sanatçılar Derneği, ‘’Jüri yok, ödül yok’’ mottosuyla büyük bir sergi düzenler.

Duchamp sergiye ne gönderir dersiniz?

Bir pisuvar. 

Evet, tuvalet malzemeleri satan bir dükkana girer, bir pisuvar satın alır, takma ismiyle imzalar ve sergiye gönderir.


“Amacım, güzelliği veya çirkinliğiyle herhangi bir şekilde ilgimi çekmeyen bir obje seçmekti. Yani, baktığımda bir ilgisizlik noktası bulmak.”

Sergi komitesi bunun bir eser olmadığını söyler ve reddeder.

Bu karar, ortalığı epey karıştırır ve birçok tartışma çıkar. Duchamp da dernekten ayrılır. 

Duchamp, sanatı bir zanaat olarak değil, fikir olarak görüyordu ve onun için eserin yapılış şekli veya kullanılan malzemeler değil, eserin arkasında yatan fikir/motivasyondu.

Ama istediği olmuş, Fountain ile sanat anlayışını kökünden sarsmıştır.

Pisuvar, 20. yüzyılın en çok konuşulan, hatta bazı çevrelere göre en önemli eseri olmuştu.

O dönemde sanat dünyasında çıkan tüm tartışmaların sonunda en yaygın görüş şu oldu: ‘’Bir pisuvar bile sanat olabiliyorsa o halde her şey sanat olabilir, ister el yapımı olsun isterse de seri üretim bir obje olsun.’’

Sonuçta, dayatılan hiçbir kurala razı gelmeyen, tüm sınırları zorlayan Marcel Duchamp bugün çağdaş sanatın babası olarak kabul görüyor.

Ve Fountain, Duchamp’ın ölümünden 36 yıl sonra, 2004 yılında 500 sanat uzmanı tarafından ‘modern sanatın en çok iz bırakan eseri’ seçiliyor. İkinci sırada Picasso’nun 1907’de resmettiği ‘Avignon’lu Kadınlar’ tablosu, üçüncü sırada ise Andy Warhol’un 1962 yapımı ‘Marilyn Diptych’ adlı eseri yer alıyor. 

Yazıyı Duchamp’ın hayat felsefesini özetleyen bir sözüyle bitiriyorum.

”Yaptığım yanlış şeyler için değil, yapamadığım doğru şeyler için utanç duyuyorum.”


26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page