Girişimcilik dünyasında sıkça kullanılan bir tabir var:
“Eğer ürünün ilk versiyonundan utanmıyorsan ürünü piyasaya sürmekte geç kalmışsın demektir.”
İlk kez LinkedIn kurucusu Reid Hoffman’ın dile getirdiği bu tabirin arkasındaki inanç; ürünlerin ancak gerçek müşterilerden alınan geri bildirimlerle geliştirilebileceği, bu nedenle bazı eksiklileri olsa da onları müşterilerle en hızlı şekilde buluşturmanın gerektiğine dayanıyor.
Şimdi yazıya bu girişin “eski arkadaşların zararları” gibi bir başlıkla ne alakası var diye düşünüyor olabilirsiniz. 🙂
Oysa çok alakası var.
Eğer kendisini geliştirmiş ve geliştirmeye devam eden bir insansanız bugünkü “siz”in, eksi günlerdeki “siz”den gelişmiş bir “versiyon” olması gerekir.
Ve eski arkadaşlarınızın sizin en vasat “ilk versiyonunuzu” hatırladıklarını rahatça söyleyebiliriz.
Ve buraya kadar yazdıklarımla hemfikirseniz, bu durumun bazı eski arkadaşlıkların kişisel gelişiminize, haddinizi aşmanıza, yepyeni şeyler başarmanıza engelliyor olması ihtimali taşıdığını da çıkarsayabiliriz sanırım.
Neden mi? Buyrun anlatıyorum.
Gençlik yıllarınızdaki halinizle çok gurur duyuyor musunuz?
Sizi bilmem ama ben o günlerin fotoğraflarına bakarken ya da o günlerde neler yaptığım zihnimde canlandırırken kendimle çok gurur duyduğumu söyleyemem açıkçası.
Tamam, gurur duymadığım şeylerin bir kısmı “gençlik ateşi” ile yanıp tutuşan beynimin ve vücudumun neden olduğu kaçınılmaz hatalar.
Karıştığım mahalle kavgaları, derslerde kopya çekmeler, yarım bıraktığım meraklar, saçma sapan kişilere duyduğum hayranlıklar, karşı cinsle felaket ilişkiler…
Bunlarla elbette gurur duymuyorum da, gençliğinde bu konularda kim saçmalamıyor ki? Affedilebilir hatalar bunlar, gençliğimize verilebilirler.
Ama bazı daha ciddi şeyler var o günlerimle ilgili; utandığım, zaman içinde kendimi geliştirdiğim ve bugün asla yapmayacağım şeyler.
Yazı aşırı kişiselleşmesin diye -çok da suya sabuna dokunmayan- tek bir örnek vereyim size.
O zamanlar tüketime çok düşkündüm mesela.
Üniversite yıllarım boyunca aynı zamanda turist rehberliği de yaptığımdan, elime epeyce para geçiyordu. Ve ben o parayla ne yapıyordum? Çatır çatır yiyordum tabii.
Kıyafetlere harcıyordum en çok. Beymen’den filan alışveriş ediyor, Turgut Özal’ın önünü açtığını tüketim ekonomisinin en ön saflarında kahramanca savaşan fertlerinden birisi gibi davranıyordum.
Beş kuruş para biriktirmediğim gibi, paramı hayırlı amaçlara harcamayı ya da dünyayı gezmek gibi daha zenginleştirici deneyimlere yönlendirmeyi de düşünmüyordum.
Eğer beni uzunca zamandır takip ediyor ya da kişisel olarak tanıyorsanız, bu anlattıklarımın bugünkü Bora’yla hiç ilgisi olmadığını bilirsiniz.
Zaman bana paranın asıl gücünün harcamakta değil, kendini geliştirmekte, yatırımda ve başkalarına yardım etmekte olduğunu gösterdi.
Epey cimri, yatırımcı ve kendi çapında hayırsever bir insanım artık.
Ama gelin de şimdi bunu eski arkadaşlarıma anlatın. Yeni tanıştığım insanların kolayca kabullendiği bu Bora, bazı eski arkadaşlarım için tamamen yabancı birisi.
Hatta bırakın yabancı birisi olmayı, gerçek olmayan, rol kesen, öyleymiş gibi yapan birisi. Sahte yani.
Çünkü onlara kalırsa benim ciğerimi biliyorlar ve asla bu kadar değişmiş olamam.
Peki bunun ne sakıncası var? Çok sakıncası var. Bir kaç madde halinde sıralayım:
1- Kendini Geliştirme Motivasyonunu Azaltması
İnsanın kendini geliştirmesi sürecinde etrafındaki insanların takdirine ihtiyaç duyar. Bizler sosyal yaratıklarız sonuçta ve başkalarının bizim hakkında söylediklerini önemsiyoruz.
Hele hele en yakın, en eski arkadaş dediklerimizin söylediklerini daha da çok önemsiyoruz. Onların gelişimimizi cesaretlendirmeyen, hatta onu küçümseyen davranışları bize hiç de yardımcı olmuyor.
2- Kişisel Gerileme Tehlikesi
Tüketim delisi olduğum dönemdeki arkadaşlarım da bana benziyorlardı ister istemez. Aynı şeylerden keyif almak arkadaşlığın temel şartlarından ne de olsa.
Sorun şu ki bazı eski arkadaşlarım hala tüketimi çok seviyorlar.
Onlarla bir araya geldiğimde esas ilgi alanlarım olan sanat, kişisel gelişim ve teknoloji gibi konularda konuşamıyorum.
Kimin en son model arabaya sahip olduğu sohbetin ana konusuna dönüştükçe de ya onlardan kopuyor ya da -daha kötüsü- onlara ayak uyduruyor, adete kişisel gerileme yaşıyorum.
Ayrıca Bakınız; Tanıdığım En Başarılı İnsanların 5 Ortak Özelliği
3- Konfirmasyon İhtiyacının Yaptırdıkları
En kötüsü de bazen eski arkadaşlarla ilişkiyi korumak adına yeni benden taviz vermek tabii ki.
Mesela yukarıda bahsettiğim araba örneğindeki sohbetlere katılabilmek, çemberin dışına düşmemek için kendimin de yeni araba alması gibi (ve evet bunu yaptım bir keresinde).
İnsanın sevdiklerinin takdirini kazanabilmek, onlarla ilişkisini sürdürmek için yapabileceklerinin sınırı yok maalesef.
Peki Çare Ne?
Buraya kadar yazdıklarımdan eski arkadaşlarımı sevmediğim sakın anlaşılmasın. Tam tersine, onlarla birlikte olmaya bayılıyorum, o kadar çok birlikte yaşanmışlık var ki…
Kaldı ki kendisini müthiş geliştiren eski arkadaşlarım da var.
Dünyanın tek akıllısı ben değilim ki sonuçta. Onlardan her zaman öğreneceğim yeni şeyler oluyor, sohbetlerine de bayılıyorum.
Ama eski arkadaşlarımla bir aradayken tedbiri de asla elden bırakmıyorum.
Gelişimime engel olan ortamların içine düştüğümde kendimi geriye çekiyor, ortamın şamatasına katılıyor ama kendimi fazla da kaptırmıyorum.
Savunma kalkanlarımı ne zaman kuşanmam, onların söylediklerine ne zaman söylediklerine kulak takmamam gerektiğini gayet iyi biliyorum artık.
Ve bir yandan da yeni arkadaşlar ediniyorum.
Benim yeni versiyonumla daha barışık, ona daha uygun, birlikteyken yükseldiğimi hissettiğim arkadaşlar.
Eski arkadaşların yeri her zaman ayrı. Ama hayatın devinimi yeni insanlarla tanıştıkça güçleniyor. Ve bu yenilikler beni müthiş canlı tutuyor.
Comments