1. ‘’Buhardan, elektrikten ve atom enerjisinden daha güçlü bir itme gücü vardır: İrade’’
İnsanın başarısızlığının ve mutsuzluğunun temel sebeplerinden biri de hiç şüphesiz ki iradesizlik.
Ne kadar harika yeteneklere sahip olsak ne kadar zeki olsak da eğer irademiz yoksa hiç birinin bir önemi kalmıyor. Çünkü irade olmadan kendimizi kontrol edemez, istediğimiz alanda başarıya ulaşamayız.
Hayatımızı, kişiliğimizi şekillendiren, ancak bir çoğumuzun göz ardı ettiği bir olgu irade. Kazanması zordur, kazandıktan sonra ise elde edemeyeceğimiz şey yoktur şu dünyada.
Peki irademizi nasıl geliştirebiliriz?
Tecrübelerime dayanarak şunu kolaylıkla söyleyebilirim: İradeyi geliştirmek, onu olabildiğince zorlamaktan geçiyor.
Mesela çok önemli bir sınavınız var diyelim. Rakiplerinizin önüne geçmek için geç saatlere kadar çalışmanız gerekiyor. Saat ilerledikçe beyniniz eski alışkanlıklarınıza dayanarak sizi rahat bir ortama çekmeye çalışacaktır. Gözleriniz kapanacak, daha fazla çalışmamak için türlü türlü bahaneler bulmaya başlayacaksınız.
İşte bu noktada iradenizi zorlamaya başlamalısınız. Siz zorladıkça beyninizdeki iradeyle sorumlu olan nokta yorulacak, iradeniz geçici olarak zayıflayacak. Fakat zorluktan kaçmaz ve o an sizi geçici rahatlığa ulaştıracak şeyi yapmazsanız iradeniz toparlanacak ve eskisinden daha güçlü olacaktır.
Eğer tam tersi şekilde davranır, iradenizi kullanmak yerine rahatınızın peşine düşer, basit hazlara yönelirseniz iradeniz daha da güçsüzleşecektir.
O yüzden zorlukların üzerine gidin. Kısa süreli hazlar için uzun sürede yaşayacağınız güzel günleri harcamayın.
2. ‘’İnsanın değeri, aldığıyla değil verdiğiyle ölçülmelidir.’’
Bazı insanlar ne kadar çok şeye sahip olur ve ne kadar çok tüketirlerse o kadar mutlu, o kadar değerli olacaklarını düşünürler. Sahip oldukları şeylere sıkıca sarılırlar. Alabildikleri kadar almak isterler dünyadan.
Bazıları ise dünyaya ne sunabilirim diye düşünürler durmadan. Yeni fikirler peşinde koşarlar, keşfetme arzusuyla dolup taşar yürekleri. Yeteneklerini keşfedip kendilerini gerçekleştirmek için çabalarlar. Çünkü ancak bu şekilde en anlamlı olanı üretebileceklerinin farkındadırlar.
İkinci gruptakiler, insan olmanın ne demek olduğunu anlamış, ona göre yaşayan insanlardır aslında. Ve herkesin sahip olmak istediği, çok az kişinin paylaşımcı olduğu böyle bir düzene armağan gibidirler adeta.
Siz hangi gruptasınız bilmiyorum ama bu dünyadan göçtüğünüzde insanların sizi nasıl anmalarını istediğinizi düşünmenizi istiyorum.
”Her şeyin en iyisine sahipti, tüketmeyi çok severdi, çok güzel evleri arabaları vardı. İyi ki geçti bu dünyadan” diye mi?
Yoksa, ”Gittiği her yeri güzelleştiren, hem karakteri hem yüreğiyle harika bir insandı. Öyle güzel işler yaptı, öyle katkılarda bulundu ki çevresine… İyi ki de geçti bu dünyadan” diye mi?
Varlığı özel mülkiyet, kar ve iktidar üzerine kurulu bu dünyada güzel bir değişime sebep olmak, bir iz bırakmak, yaşamınızın sonuna geldiğinizde yetersiz ve yanlış bir yaşam yaşadığınız hissine kapılmamak istiyorsanız önce paylaşımcı olmayı öğrenmeli ve insancıl değerlerinizi geliştirmelisiniz.
3. ‘’Günde bir kez kendinize hayal kurma özgürlüğü tanıyın.’’
‘’Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar.’’ Sözü de Einstein’a aittir.
Sadece Einstein değil, tarihteki neredeyse tüm büyük düşünürlerin, bilim adamlarının her fırsatta hayal kurmanın önemini vurgulaması tesadüf olmasa gerek.
Buna rağmen hayal kurmak, yaş ilerledikçe genellikle görmezden gelinen bir eylemdir bizler için. Her şeyin ufak hayallerle başladığını unuturuz. Sonra da birbirinin aynısı, renksiz zihinlerle yaşar gideriz.
Ancak unutmamalıyız ki, hayallerimizin bizim yakıtlarımızdır bir nevi. Bize yola çıkma ve mücadele etme enerjisi verirler.
Hayallerimizdir bize ilham veren, ufkumuzu açan, yaratıcı yönümüzü geliştiren ve bizi diğerlerinden ayıran.
Bu yüzden hayal gücünüzün kapılarını asla kapamayın ve haya edeceklerinizle ilgili asla sınır tanımayın.
4. ‘’Teknolojinin kişiler arasındaki doğal etkileşimin önüne geçtiği gün, dünyada bir aptallar nesli ortaya çıkacak.’’
Çevremde olup bitenlere bakınca Einstein’in bu sözüne katılmamam imkansız.
Gerçekten kablosuz ağlara bağlandıkça insani bağlarımızı yitiriyoruz sanki. Anı yaşamayı, anlamlı sohbetler etmeyi, hal hatır sormayı unutuyoruz.
En çok vakit geçirdiğimiz sosyal ağlar genelde faydasız, önemli değerlerden uzak mecralar haline gelmiş durumda.
Gerçeklerin değil de ilgi çekenlerin öne çıktığı böylesi bir çağda, medya ve iletişim çılgınlığının ortasında odaklanma becerimizi, yaratıcılığımızı, zihin sağlığımızı yitiriyoruz.
Gerçek değerlerimizi, gerçek bağlarımızı göz ardı etmeden kullanmalıyız teknolojiyi.
5. ‘’Sakin bir hayatın tekdüzeliği ve yalnızlığı yaratıcı aklı harekete geçirir.’’
Yaratıcılık süreci genelde yalnızlık ve sessizlik isteyen bir süreçtir. Kendi kendimizi dinlememiz gereken bir süreç.
Bugün yalnız kalmanın yaratıcılığı arttırdığını söyleyen birçok araştırma da mevcut. Benim de bugüne dek okuduğum çok sayıda biyografi gösterdi ki: Yaşamış ve yaşayan en yaratıcı ve orijinal insanlar yalnızlıktan besleniyor.
Çünkü etrafımızda insanlar varken ister istemez onların fikirlerine maruz kalıyor, yeterince orijinal fikirler üretemiyoruz.
Peki yalnızken? Fikirlerimize müdahale yok, sosyal normlar yok. Ne istersek onu düşünürüz. Sınır koyan kimse yoktur etrafımızda. İstediğimiz gibi okur, yazar, gözlemleriz.
Yaratıcılığın geleceğin en kritik yetkinliklerinden biri olduğunu da göz önünde bulundurarak zaman zaman tek başımıza vakit geçirmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Comments